24 Ağustos 2016 Çarşamba

Galata Kulesi ve Kız Kulesi'nin Aşkı

Ne zaman İstanbul'a gitsem Galata Kulesinin önünde fotoğraf çektiririm. Benim için İstanbul'un en büyük simgelerinden biri. 




Çok sevdiğim için Galata Kulesi ile ilgili internette kapsamlı bir araştırma yaptım. Tarihini, kimler tarafından ne zaman yapıldığını hepsini öğrendim. Zaten bu bilgilere kim isterse ulaşabilir. Ben araştırmam sırasında değişik bir efsaneye rastladım ve sizlerle paylaşmak istedim. 


Bu efsane Galata Kulesi ve Kız Kulesi'nin birbirine duyduğu aşkı anlatıyor. 



     Cenovalılar İstanbul'a geldiklerinde surlarının baş kulesi olarak kurarlar Galata Kulesi'ni. Bıçkın, yağız bir delikanlı gibidir. En son tepesine külahı takılınca olanca görkemiyle o kadar yakışıklı olmuştur ki herkes peşinde pervanedir. İnşaatı yükselirken uzaktan görmüştür Kız Kulesi'ni. Yapayalnız denizin ortasında bir hüzünler abidesi gibidir Kız Kulesi.
     Galata Kulesi görür görmez aşık olur bu kıza. Lakin Kız Kulesi hem çok ulaşılmazdır hem de yaşı kendinden çok büyüktür. Acaba bilse ona sevdalandığını karşılık verir mi? Ne yapacağını bilemez. 
       Sonunda artık canına tak eder Galata Kulesi'nin. Mutlaka bir haber göndermeli ve aşkını anlatmalıdır. Karar verir. 17.yy'a geldik artık diye düşünür. İçinde en güzel sevgi sözcüklerini barındıran bir mektup yazar sevgilisine. Hazarfen Ahmet Çelebi'den rica eder. Hazarfen Ahmet Çelebi alır mektubu ve Galata Kulesi'nden bırakır kendini Kız Kulesi'ne doğru.Ama o kadar ağır gelir ki mektuptaki aşk sözcükleri , dayanamaz Kız Kulesi'ne kadar. Aşk mektubu ulaşamaz  varmak istediği yere maalesef. Lakin Kız Kulesi anlar durumu. Akıllıdır. Neler görmüş geçirmiştir. 
   Hazarfen Ahmet Çelebi'nin Galata Kulesi'nden uçması, memlekette hiç görülmemiş birşeydir.
     Bir insanı uçuran tabiki  aşktır başka ne olabilir? Bu arabuluculuk Hazarfen Ahmet Çelebi için iyi olmayacaktır. Padişah duyar bu durumuve çok kızar. Cezayir'e sürer. Hazarfen Ahmet Çelebi aşıklara inanmanın bedelini öder ve 31 yaşında ölür. O günden sonra Galata Kulesi hem esirlere hem kendine zindan olacaktır. Kaderleri birdir artık. Usanmazlar bu durumdan. Onlar halen günümüzde bile birbirlerini karşıdan karşıya aşkla sevmeye devam ederler. 

     Zaman zaman İstanbul'a gittiğimde bir Kız Kulesi'ne ve bir de Galata Kulesi'ne bakarım. Kavuşamayan aşıların simgesidir onlar. İkisi de hüzünlü birer anıttır. İstanbul'dur. İçinde gizem , lanet, aşk ve özlem barındıran.


21 Ağustos 2016 Pazar

2016 yaz fotoğrafları #2








      İçim sıkılıyor , ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum.  Bazen kendinize çok yakın hissettiğiniz , onun için gözünüzü kırpmadan bile canınızı vereceğiniz insanın sizin için hiçbir şey yapmamasını görmek fiziksel acıların bile veremediği kadar insana iç acı yaşatıyor. Bugün kırıldım, bugün üzüldüm...
      Kolu kanadı kırık her canlı nasıl bir duygu yaşıyorsa onu yaşıyorum resmen. Kendi kendime çırpınıyorum. Yapayalnız. Haykırmak istiyorum acılarımı dilim, dudaklarım birbirine yapışıyor açamıyorum. Oysa yaz akşamında olmamıza rağmen dışarıda yağmur havası var. En sevdiğim havalar yağmurlu havalardır. Şu an mutluluktan uçmak varken çikolata yiyip , kitap okuyarak , yazı yazarak moral bulmaya çalışıyorum. İmdat diye haykıracağım ama benim yanıma koşacak insan işim var diye yine yanıma gelmeyecek.


13 Ağustos 2016 Cumartesi

    HAFTALIK FİLM ÖNERİSİ


Herkese merhaba
Bu haftanın filmi Çöl Çiçeği .

Filmi ilk izlerken ilk on onbeş dakikası size çok sıkıcı gelebilir. Saçma bulabilirsiniz ya da anlamaya bilirsiniz. Ne olursa olsun sonuna kadar izleyin. Filmin vermek istediği mesaj çok önemli. 
Özellikle bayan arkadaşların daha çok izlemesini istiyorum. Kadınlar üzerindeki sosyal baskıdan , şiddetten ne ararsanız var.
Filmin konusuna gelince Afrikada'ki kadın sünnetini konu alıyor. Bu arada bu film yaşanmış bir hikayeden uyarlanmıştır. Başrol oyuncusunun bizzat başından geçenleri anlatıyor. Afrika Somoli'den kaçıp İngiltere'nin Londra kentinde yaşam savaşı veren bir kızın hikayesi. Ülkenin en ünlü moda fotoğrafçısıyla tanışıp tüm dünyanın tanıdığı çok ünlü bir manken olma hikayesi. Üstelik içinde aşk acısı bile var. Anlatacağım çok şey var bu filmle ilgili fakat hepsini buraya yazmak istemiyorum. İzlemenizi şiddetle tavsiye ederim. 

2 Ağustos 2016 Salı

Neden mi yazı blog yazıyorum?

Neden mi blog yazıyorum? 



Neden yazmayı bu kadar çok seviyorum? Hepsini anlatmak istiyorum.


     Öncelikle çocukluğumdan beri oldum olası renkli kalemlere ve değişik anı tarzı , günlük tarzı, ajanda tarzı defterlere ilgi duyardım. Asıl beni yazı yazmaya iten olayı söylemek istiyorum. İlk defa blogumda özel bir şey paylaşıyorum. Ben annemi 10 yaşında kaybettim. Doğal olarak bu durumdan çok fazla etkilenmemek için psikolojik tedavi gördüm. Okulumun rehber öğretmeni benim canım hocam, öğretmenim İmren hoca , bana özel durumumdan ötürü daha ilgili davranıyordu. 


       Bir gün ders sırasında beni odasına çağırdı. Annemi yeni kaybettiğim zamanlardı. Onun için konuşuyorduk ve bana öyle bir şey söyledi ki unutamıyorum. Masanın üzerinde siyah deri kaplı bir defter vardı ve bana o defteri göstererek ''Bu benim defterim içinde benden başka kimse ne yazdığını bilmiyor'' demişti. O an o kadar etkilenmiştim ki anlatamam. O zamandan bu zamana ne zaman içimi boşaltmak istesem hep yazarım.


        İnsanlarla konuşarak iletişim kurmada biraz kötüyüm. Maalesef ki. Bu konuda kendime öz eleştiri yapabilirim. Konuşurken kendimi doğru ifade edebildiğimi hiç sanmıyorum. Yazarken de benden daha iyi yazabilecek bir insan tanımıyorum desem bu konuda oldukça ukala olur muyum bilmem. Neyse o gün anlamıştım ki yazarak kendimi ifade etmemin daha doğru olacağını. 
         Zaman zaman yazmak istediğim şeyleri yazamıyorumdum. Yani bunu biraz açmak gerekirse ; aklımda yazmak istediğim o kadar çok şey var ki doğru kelimeleri seçemiyor bazen bulamıyordum. Çok sıradan  gelebilir kitap okuyarak sevdiğim yazarları , sevdiğim türleri bularak bu durumdan kısmen kurtuldum. Hala çok mu iyiyim hayır ama şunu biliyorum ilk günkü kadarda kötü değilim.



         Niye blog yazıyorum. İşte tamda bu sebeple. Yaz yaz ama hiçbir kimseyle paylaşmayınca iletişim olmuyor. Benim için yazmak en iyi iletişim aracı. İşte bu sebepten yazıyorum. Ne kadar çok okunduğumu görebiliyorum. Zamanla her geçen gün artan o görüntülenme sayısının fazlalığı beni o kadar mutlu ediyor ki. ..


         İyi ki yazıyorum.  En zevkli hobim.  :)

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Hayat sitilimi değitiriyorum

Öncelikle Herkese Merhabalar
Kendimle ilgili çok önemli kararlar aldım. Bu kararları alma sebebim öncelikle fazla kilolarım. Şunu belirtmek istiyorum. Ben çocukluğumdan beri o kadar zayıf, ince bir insan olamadım. Bütün mutluluk kaynağımı yiyeceklerde buldum. Ağzıma ne zaman bir şey atsam işte o an dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyordum

Şu anda ise o kadar nefret eder bir hale geldim ki  kendimden ... Yepyeni bir aya giriş yapıyoruz. Ağustos ayı. Yaz aylarının  sonuncusu. Bir daha kurban bayramıydı, okuluydu,işiydi herkes kendi hayatına kaldığı yerden devam edecek.

Kendi hayatımla ilgili radikal değişiklikler yapmaya karar verdim. Resmen hayat stilimi değiştirmeye yönelik bazı değişiklikler.

Çünkü benim durumumun şu andan itibaren sadece spor ve diyet olmadığının bilincindeyim. Bir insanın eğer 3-5 kilo vereceği fazlalık varsa o zaman diyet ve spor geçerlidir. Ama benim gibi 10 kiloluk ciddi bir rakamdan bahsedeceksen bunun diyet ve spor olayı olmadığını düşünüyorum şahsen.

Ne gibi değişiklikler yapıcam öncelikle onlardan bahsetmek istiyorum. Ben asla yamemezlik yapamam bunu kesinlikle anladım. Benim mutlu olup hayatımı olduğum gibi devam ettirebilmem için yemek yemem lazım. Gerçekten yemeği çok seviyorum. Ama tabi ki porsiyon küçülterek sağlıksız şeyler yerine pahallı olsada sağlıklı yiyeceklere dönerek, can sıkıntısına yamemek ve mümkün olabildiğince karbonhidratı keserek, abur cuburları tamamen hayatımdan çıkararak. Herşeyden dengeli ve düzenli yiyerek.

Sadece yiyecekler mi. Gazlı içeceklerden ve şekerden uzak durarak. Kısacası bugüne kadar herkesin bildiği fakat uygulamadığı daha doğrusu uygulayamadığı şeyleri yaparak.
Sadece bu kadar mı?
Hiç hareket olamayacak mı?

Tabiki de hareket olacak. Spor yapmaktan nefret eden bir insanım. Bu çok net. Bütün arkadaşlarım bilir bu özelliğimi. Ama yine de hareket lazım ve benim gibi bir insan için en ideal spor yürüyüş yapmak. Şu an için. Plates yapabilirim. Platese karşı bir sempatim var. Ama şu an kendimi hiç hazır hissetmiyorum.

Günde bir saat yerine iki saat yürüyüş. Hergün ne olursa olsun günde iki saat yürümek bana şart. Eğer hayatımdan bundan sonra memnun olmak istiyorsam , aynaya bakınca kendimi beğenip iyi hissedeceksem bunları yapıcam. Ayrıca bunları sosyal medya hesaplarımda bol bol paylaşacağım. Oralardan beni takip ederseniz görürsünüz.
Hepsini göreceksiniz. Ne yiyiyorum ,ne içiyorum, nerede yürüyorum.
Arada hiç kaçamak şeyler olmayacak mı? Şu an için bu soruya doğru bir cevap vermem ama her şey olabilir.
Neyse hep beraber görüceğiz.
Blogumu okuyanlara çok teşekkürler.
En kısa zamanda hep böyle uzun yazılarda görüşmek üzere.
Kendinize çok iyi bakın.